6 Ocak 2014 Pazartesi

Betonarme'nin Gücü

İkinci dünya savaşında Berlin'i hava saldırılarına karşı korumak için yapılan efsanevi FLAK TOWERS (Flak batarya kuleleri). Tüm havadan ve karadan bombalamalara karşı savaştan sonra ayakta kaldılar. Savaşın içinde Berlin'de sadece 6 ayda buna benzer 3 adet kule yapılmıştı. (http://en.wikipedia.org/wiki/Flak_tower)






Resim: Berlin'deki flak tower lardan birinin savaşın sonundaki durumu (http://theelephantgate.weebly.com/the-war-comes-to-the-zoo.html).

Bir diğer ikinci dünya savaşı Alman betonarme yapısı u-boat bunkeri veya diğer bir deyişle denizaltı için betonarme korumalı limanlardır.  İngilizler 14 June 1944 - Le Havre deki u-boat bunkerine tallboy adı verilen 5400 kg lık deprem bombası ile havadan saldırdılar ve tam üstüne isabet ettirdiler. Bu bunkerlerin çatısında 2 adet 2.5 metre kalınlığında betonarme yapı bulunmaktadır. Bu saldırıda bunkerin ilk katı bir miktar hasar görmesine karşın yıkılmamıştır.  Bu bunkerlerden bazıları halen ayaktadır.


Resim: İkinci dünya savaşı sırasında çekilmiş u-boat bunker fotoğrafı. (http://www.uboataces.com/images/bunker-lorient.jpg)



Resim2: Fransa'da ikinci dünya savaşından kalma bir u-boat bunkerin günümüzdeki durumu. (http://www.uboat-bases.com/en/Lorient/welcome.html)

HSYK NEDEN KALDIRILMALI

Hakimler ve savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) anayasanın hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Kapatılması için Anayasa Mahkemesine dava açılmalıdır.

Çünkü Hakimler adalet dağıtan kişiler, savcılar ise devletin veya kamunun avukatlarıdır. Savcılar ile avukatlar adalet önünde aynı seviyededir. Hakimler ise tarafsızdır, iki tarafada eşit uzaklıkta olmalıdır.

Hakimler ve savcıların aynı kurum altında olması hakimlerin tarafsızlığını bozar. Avukatlara ve savunma tarafına karşı ise haksızlık oluşturur.

Hakimler için bağımsız ayrı kurum olmalı. Savcılar ise Adalet Bakanlığına bağlanmalıdır.

SAVCI VEYA KAMU AVUKATI

Hukuk devletinde hukuk sisteminin temeli mahkemelerdir. Mahkemelerde taraflar vardır, tarafları savunan kişilere avukat denir. Eğer taraflardan biri kamu ise, kamu adına avukatlık yapan kişiye savcı denir. Mahkemede avukatların savunma, suçlama yada hak arayışlarını değerlendiren kişiye hakim veya yargıç denir.

Demokratik hukuk devletlerinde avukat ve savcı aynı haklara sahiptir. Hatta avukat daha fazla hakka
sahiptir. Çünkü mahkemeler sanığı başlangıçta suçsuz kabul edip, aklanmasını sağlamaya çalışmalıdır. Savcı devlet demek değildir, devletin veya kamunu avukatıdır. Devletin veya kamunun avukatı olması ona mahkemede bazı haklar tanımaz, diğer avukatlarla aynı haklara sahiptir.

Mahkemeler adaletin tecelli ettiği yerlerdir. Kanunların uygulandığı yerler değil. Adalet kamu oyunu tatmin eden veya diğer bir deyişle kamu oyunda kararın doğru olduğunu ezici çoğunluğun kabul ettiği durumlardır. Bundan dolayı kanunları hukukçular değil milletin temsilcileri hazırlar. Aslında kanunlar çok da gerekli değildir. Ancak farklı mahkemelerin farklı farklı sonuçlar verip kamu oyunda kafa karışıklığı oluşturmaması için standartlaşma sağlamak adına hazırlanır.

Savcı kamu adına avukatlık yapan kişidir. Bir avukattan daha fazla hakka sahip değildir. Bu kadar çok kişinin (içlerinde hukukçularda var) hukuk dan anlamamasını anlayamıyorum.

Hukuk sisteminde yüceltilmesi gereken şey adalet ve kişi haklarıdır, kanun değil.

ÜNİVERSİTE SEÇME SINAVI HAKKINDA

Son olaylar dahil olmak üzere, bir çok olay yüksek eğitim sistemimizin ne derece başarısız olduğunu göstermektedir. Bu eğitim sistemi liselerden mezun olan yüksek zekalı insanları bir yarış içine sokarak onları doktor veya elektronik/bilgisayar mühendisi gibi yarış sonunda kazanılacak ödül olarak düşünülebilecek mesleklere teşvik etmektedir. Çünkü çok para ve emek... harcanarak kazanılan bir şeyin ödülünün büyük olması beklenmektedir. Dolayısıyla istisnalar kaideyi bozmamakla birlikte, üniversitelerden yüksek zekalı hukukçu, maden, malzeme, fizik, kimya, jeoloji, jeodezi mühendisliği gibi zeka gerektiren alanlarda mezun çıkmamaktadır. Bu ülkemiz için telafi edilemez büyük kayıptır.

Yüksek öğretim sistemimizin üniversite seçme sisteminden başlanarak yeniden ele alınması gerekiyor. Günümüz üniversite seçme sistemimiz çoktan seçmeli sorulara ve ezbere dayalı, küçük problemlerin çözümü konusunda başarılı kişileri öne çıkarmaktadır. Üniversite seçme sistemimiz uzun süreli sorular ve zeka unsurunu da ekleyecek şekilde esnek hale getirilmelidir.

Üniversite seçme sınavı üç seçenekli olmalıdır. Kişi bu üç seçenek den biri veya birkaçıyla üniversiteye başvurabilmelidir.
1- Üniversite seçme sınavı (ÜSS): Bu sınava lise mezunları girebilmelidir. Bu günkü üniversite seçme sınavı ile aynıdır.
2- Üniversitelerin orta öğretim başarı notu ile seçim (ve/veya ardından yapılan sınav) ile kendi öğrencisini kendi seçmesi. Bu öğrencilerin lise mezunu olması istenmelidir.
3- Üniversitelerin kendi yaptığı mülakatlar ile öğrenci üstün zekalı öğrenci almaları. Bu tür mülakatlara gireceklerden lise mezunu olmaları ve yaş sınırlamaları beklenmez.

Bir öğrenci eğer lise not ortalaması yüksek ise birden fazla üniversiteye ve bölüme başvurabilir, aynı zamanda ÜSS ye katılabilir. Bir diğer öğrenci sadece ÜSS ye katılabilir. Bir diğer öğrenci yüksek zekalıdır, hiçbir sınava girmeden üniversitenin kendi değerlendirmesi ile eğitim durumu ve yaşı dikkate alınmaksızın üniversiteye kabul edilebilir.

Üniversiteler her sene alacakları öğrencileri hangi oranla hangi yöntemle alacaklarını önceden belirleyeceklerdir. Ancak üniversiteler alacakları öğrenci kontenjanları için en az %30 unu ÜSS için , en az %5 unu üstün zekalı öğrenciler için ayırmaları zorunludur. Üstün zekalı öğrenciler için ayrılan kontenjanın maksimum sınırı olmalıdır(%10). Ancak kontenjanlar dolmaz ise diğer yöntemlerle öğrenci alabilir.

Sonuç olarak ülkemiz gelecekte iyi bir yere gelecek ise genç nüfusumuzu iyi kullanarak, ve bu genç nüfus içinden çıkabilecek üstün zekalı insanları iyi değerlendirerek olacaktır.