Bazıları Yunanistan, İtalya hatta Portekiz ve İspanyayı etkileyen son ekonomik çöküşün, bir kriz olduğunu iddia ediyor. İsimlendirirken Global Ekonomik Kriz olarak isimlendiriyorlar. Avrupalılar anlaşıldığı kadarıyla ya bu duruma çare bulmakdan vaz geçtiler yada mezarlıktan geçerken ıslık çalmak yada devekuşunun kafasını kuma gömmesi gibi bir durumdalar. Çünkü bu duruma bir çare bulmak istiyorlarsa önce olayı doğru isimlendirmeliler. Bu bir kriz değil bir değişim, Avrupanın o altın günleri artık bir daha geri gelmeyecek şekilde uzaklaşıyor. Sanki Avrupa dizleri üstüne çokerken birbirine sarılmak ister gibi düşerken Avrupa birliğini kurup birbirine sarıldılar.
Neden bu bir kriz değil de değişim, ekenomik gücün Avrupadan Asyaya doğru aktarılmasıdır deniyor. Çünkü Avrupanın bu durumu çözülebilir bir problem değildir. Avrupanın problemi evlilik kurumunun öneminin azalması, az çocuk yetiştirilmesi sonucunda nufusun yaşlanması, bu açığı kapatabilmek için göçmenlik kurumunun ise ırkçı ve sınıfsal ayırımcı avrupa kültürü neticesinde gerçekleşememesi, çalışan nufusun zor işlerle uğraşmak yerine daha kolay sosyal meslekleri tercih etmesi neticesinde üretim kabiliyetini neredeyse kaybetmesi ve ARGE yeteneğini ise kaybetmeye başlaması olarak özetleyebiliriz.
Avrupada neredeyse bir bir ardına fabrikalar kapanıyor veya uzakdoğuya kaydırılıyor. Bu akım önce tekstil sektörü ile başladı elektronik, kimya ve makina sektörü ile devam ediyor. Görünüşe göre yakın bir gelecekte avrupada fabrika göremeyeceğiz. Avrupalılar kaybettikleri bu kabiliyeti ARGE ve markaları ile telafi edebileceklerini inanıyorlardı. Bu gerçek olamayacak kadar saçma fikir. Çünkü üretim zaten ARGE nin önemli bir kısmıdır, bir şeyin nasıl üretilebileceğini bilmeden ARGE yapamazsınız.
Avrupa birliği bir hata değildi elbette. Bu zor süreci geciktirebilir veya daha az zarar ile atlatılmasını sağlayabilirdi. Ancak Avro para birliği ve birlik içindeki ülkeleri ortak standartlara zorlaması, ülkelerin problem çözme kabiliyetlerini yok etti, ülkeleri ve halkları pasifleştirdi. Yunanistan için bunu söyleyemem ama İtalya ve İspanya birlik içinde en son batacak ülkelerdi, ancak para birliği ve standartlar bu ülkeleri bitirdi. Almanya ve Fransa hala iyi durumda gözüküyor ancak bu yanıltıcı, Almanya uzun vadeli ARGE projelerinin etkisi ile bu dalgaya geç yakalanacak ama daha etkili yakalanacak. Uzun vadede Akdeniz havzasındaki ülkeler bu geçişden daha az etkilenecekler. Çünkü bu ülkelerdeki yaşam maliyeti kuzey ülkelerinden daha azdır. Bu geçiş tamamlandığında kuzey ülkeleri Almanya dahil İtalya ve İspanya dan daha fakir ülkeler olacaklar.
ABD bu krizin çıkmasında başlangıçta rol aldığı doğru isede, ve etkileneceği doğru olmakla birlikte halkının göçmenlere olumlu bakması, yakın çevresinde Meksika gibi nufusu ile üretim kabiliyetine sahip ülkelerin olması, esnek liberal politikalar ve ARGE kabiliyeti ile bu geçişden Avrupadan daha az etkilenecek diye tahmin ediyorum, göreceğiz.
Eğer Türkiye açısından bakacak olursak, bu değişimin olumlu sonuç vereceğine inanıyorum.
Deli Reis
10 Kasım 2011 Perşembe
19 Ekim 2011 Çarşamba
Jobs Jobs Jobs, Steve Jobs
Alkışlıyorum. Evet geçenlerde kaybettiğimiz bir sanatçıyı, dahiyi alkışlıyorum. Elbette Apple ın patronu Steve Jobs dan bahsettiğimi anlamışsınızdır. Ürettiği, tasarladığı veya katkıda bulunduğu ürünlerin birer sanat eseri olduğunu düşünüyorum.
Yeni mühendis çıktığım zamanlar Apple Macintosh ların dünya üzerinde en iyi kişisel bilgisayar olduğu dönemlerdi. Ben Macintosh lara pahalı olmaları, üzerinde gelen konfigürasyonu değiştirmene izin vermemeleri, ve üzerinde geliştirme yapmana izin vermemeleri yüzünden kıl oluyordum o zamanlar. Bu yüzden IBM PC ile Apple Macintosh arasındaki mücadelede IBM tarafında yer aldım. Bu yüzden IBM üzerinde Microsoft ve Borland ürünleri ile yaşamaya devam ettim. Bir şekilde Apple ve Macintosh un bu yarışı kaybetmesini sağlayan kişilerden biriyim diyebilirim. Bu seçimimde haklıda çıktım diyebilirim. Çünkü Apple ın peşine takılanlar bir dönem oldukça sefil oldular.
Ancak 2000 lere gelindiğinde Apple Steve Jobs yönetiminde ipod ve iphone u ortaya çıkarması, yaptığı notebooklarda kullandığı teknoloji ile tekrar öne çıkmaya başladı. Şunu farkettimki, Steve Jobs yeni bir çağ başlatıyordu. Daha önceki Macintosh ile yaptığı devrimi ıskalamıştım, o dönem bir daha geri gelmeyecekti. Bu yeni ihone devrimini iskalamamam gerekiyordu. Bu yüzden iyi bir telefon kullanıcısı olmamama rağmen gidip bir iphone aldım. Evet iphone bir sanat eseri. Eskidikten sonra artık kullanılmaz hale geldikten sonra onu evimin en güzel köşesinde sanat eserleri arasına koyacağım.
Aslında Steve Jobs ın bu başarısının altında yatan neden ilk iphone tanıtımında alıntı yaptığı A. Kay adında bir mühendisin 30 yıl söylediği bir sözde saklı.
"Eğer iyi yazılım yapma ile kaygılarınız ve ihtirasınız var ise, kendi donanımınızı kendiniz yapmak zorundasınız"
Evet Steve Jobs bulunduğu bütün firmalarda Apple, Pixar ve Next sadece yazılım geliştirmedi, ayrıca kendi donanımlarını yaptı. Bütün ürünlerinde ortak bir felsefe saklı, bu felsefe bütünleşik konsepti olan, yazılım donanım birlikte tasarlamaya dayalı bir yaklaşım. ipod, iphone, MocOSx ve notebooklarda bunu görebiliyorsunuz.
Evet Steve Jobs bir dahi ve sanatçıydı. Yaptığı tüm ürünler farklı ve yenilikçi idi, rahatlıkla mesleğimiz açısından da bir öncü olduğunu söyleyebiliriz.
Farkında olmadan biz onu takip etmişiz, aynı kaldırımda veya karşı kaldırımda.
Deli Reis
Yeni mühendis çıktığım zamanlar Apple Macintosh ların dünya üzerinde en iyi kişisel bilgisayar olduğu dönemlerdi. Ben Macintosh lara pahalı olmaları, üzerinde gelen konfigürasyonu değiştirmene izin vermemeleri, ve üzerinde geliştirme yapmana izin vermemeleri yüzünden kıl oluyordum o zamanlar. Bu yüzden IBM PC ile Apple Macintosh arasındaki mücadelede IBM tarafında yer aldım. Bu yüzden IBM üzerinde Microsoft ve Borland ürünleri ile yaşamaya devam ettim. Bir şekilde Apple ve Macintosh un bu yarışı kaybetmesini sağlayan kişilerden biriyim diyebilirim. Bu seçimimde haklıda çıktım diyebilirim. Çünkü Apple ın peşine takılanlar bir dönem oldukça sefil oldular.
Ancak 2000 lere gelindiğinde Apple Steve Jobs yönetiminde ipod ve iphone u ortaya çıkarması, yaptığı notebooklarda kullandığı teknoloji ile tekrar öne çıkmaya başladı. Şunu farkettimki, Steve Jobs yeni bir çağ başlatıyordu. Daha önceki Macintosh ile yaptığı devrimi ıskalamıştım, o dönem bir daha geri gelmeyecekti. Bu yeni ihone devrimini iskalamamam gerekiyordu. Bu yüzden iyi bir telefon kullanıcısı olmamama rağmen gidip bir iphone aldım. Evet iphone bir sanat eseri. Eskidikten sonra artık kullanılmaz hale geldikten sonra onu evimin en güzel köşesinde sanat eserleri arasına koyacağım.
Aslında Steve Jobs ın bu başarısının altında yatan neden ilk iphone tanıtımında alıntı yaptığı A. Kay adında bir mühendisin 30 yıl söylediği bir sözde saklı.
"Eğer iyi yazılım yapma ile kaygılarınız ve ihtirasınız var ise, kendi donanımınızı kendiniz yapmak zorundasınız"
Evet Steve Jobs bulunduğu bütün firmalarda Apple, Pixar ve Next sadece yazılım geliştirmedi, ayrıca kendi donanımlarını yaptı. Bütün ürünlerinde ortak bir felsefe saklı, bu felsefe bütünleşik konsepti olan, yazılım donanım birlikte tasarlamaya dayalı bir yaklaşım. ipod, iphone, MocOSx ve notebooklarda bunu görebiliyorsunuz.
Evet Steve Jobs bir dahi ve sanatçıydı. Yaptığı tüm ürünler farklı ve yenilikçi idi, rahatlıkla mesleğimiz açısından da bir öncü olduğunu söyleyebiliriz.
Farkında olmadan biz onu takip etmişiz, aynı kaldırımda veya karşı kaldırımda.
Deli Reis
22 Temmuz 2011 Cuma
2011 Fransa Bisiklet Turu
Birkaç haftadır bu müthiş mücadeleyi TV de seyrediyorum. Bu güzel canlı yayın ve özellikle de Türk sunucu Caner Eler ve yorumcu Sarper Günsal için Eurosport'a teşekkür ediyorum. Havaların güzel gitmesindenmi yoksa özellikle helikopter katkılı çekimlerin etkisiylemi yoksa gerçekten çok hazır takımlar ve bisikletçilerin yada gerçekten bütün bu olaylara sahne olan Brötenya, Alpler ve Pirenelerin oluşturduğu müthiş mekanların katkısıylamı bilmiyorum bu sıcak yaz günlerinde TV karşısında hapis kaldım.
Müthiş mücadele veren bireylerin yanında zekalarını takım oyununa ekleyerek müthiş sonuçlar alan takımlar seyrediyorum. Ama nedense bunlardan Thomas Voeckler, Cadel Evans ve Alberto Contador özellikle Contador kalbimde özel bir yere sahip oldular. Bunun nedeni takım oyunudan çok bireysel olarak yüreklerini ortaya koymaları olabilir. Contodor belliki hakkında var olan doping spekulasyonlarından sonra Fransa bisikllet turunda olamayacağını dikkate alarak İtalya bisiklet turunda kendisine fazlaca yüklenmiş ve bu tura yorgun gelmişti. Ama yinede bir savaşçı ve şövelye bir matador olarak şikayet etmeden sonuna kadar savaştı. Bana sadece şapka çıkarmak düşer, hayran kaldım. Voeckler ise kendisinin üzerine çıktı ve tam bir Fransız gösterişçiliğiyle sonuna kadar çabaladı ve çabaladığını herkese gösterdi, bir kahraman olmaya çabaladı ve başardı. Evans ise bütün bu süre içerisinde çok çalıştı ve anglosakson sakinliği ve ağırbaşlığı ile iyi bir mücadele verdi. Umarım bu turu o kazanır.
Ama şunu söylemek gerekiyor Schleck kardeşlerin Pinerolo - Galibier Serre-Chevalier etabında yaptıkları taktiksel operasyon müthişti. Başlangıçta kaçan guruba 2 tane kendi takımından birde başka takımdan bir adam sokarak arayı açmalarını beklemek, daha sonrada Andy Schleck kaçmaya başladığında kaçan gurubtaki kişilerin Andy yi özellikle zorlanacağı iniş ve tırmanışlarda bekleyerek ona kılavuzluk etmelerini sağlayacak şekilde parkurda beklemelerine dayanan bu plan gerçekten müthişti. Frank ise Contadorun eteğinde kalarak onun kaçmasına engel oldu, yorulmasını sağladı.
Evet bu plan müthişti ve başarıya ulaştı, ama ben nedense derin planlar yerine bireysel sportif sövelyeliği daha çok tutuyorum.
Contador ise özellikle bu gün koşulan Alpe-d’Huez etabında bir önceki gün koşulan Galibier Serre-Chevalier etapında son kilometrelerinde dizindeki ağrılardan olsa gerek kaldığı zor durumu kabullenemediğinden sonuna kadar savaştı, iki ayrı tırmanışta atak yaptı. Sınırlı bir başarı sağladı ama etabı ve turu alamadı. Ama sonuna kadar savaştı. Bu nedenle helal olsun sana Contador, müthişsin.
Deli Reis
Müthiş mücadele veren bireylerin yanında zekalarını takım oyununa ekleyerek müthiş sonuçlar alan takımlar seyrediyorum. Ama nedense bunlardan Thomas Voeckler, Cadel Evans ve Alberto Contador özellikle Contador kalbimde özel bir yere sahip oldular. Bunun nedeni takım oyunudan çok bireysel olarak yüreklerini ortaya koymaları olabilir. Contodor belliki hakkında var olan doping spekulasyonlarından sonra Fransa bisikllet turunda olamayacağını dikkate alarak İtalya bisiklet turunda kendisine fazlaca yüklenmiş ve bu tura yorgun gelmişti. Ama yinede bir savaşçı ve şövelye bir matador olarak şikayet etmeden sonuna kadar savaştı. Bana sadece şapka çıkarmak düşer, hayran kaldım. Voeckler ise kendisinin üzerine çıktı ve tam bir Fransız gösterişçiliğiyle sonuna kadar çabaladı ve çabaladığını herkese gösterdi, bir kahraman olmaya çabaladı ve başardı. Evans ise bütün bu süre içerisinde çok çalıştı ve anglosakson sakinliği ve ağırbaşlığı ile iyi bir mücadele verdi. Umarım bu turu o kazanır.
Ama şunu söylemek gerekiyor Schleck kardeşlerin Pinerolo - Galibier Serre-Chevalier etabında yaptıkları taktiksel operasyon müthişti. Başlangıçta kaçan guruba 2 tane kendi takımından birde başka takımdan bir adam sokarak arayı açmalarını beklemek, daha sonrada Andy Schleck kaçmaya başladığında kaçan gurubtaki kişilerin Andy yi özellikle zorlanacağı iniş ve tırmanışlarda bekleyerek ona kılavuzluk etmelerini sağlayacak şekilde parkurda beklemelerine dayanan bu plan gerçekten müthişti. Frank ise Contadorun eteğinde kalarak onun kaçmasına engel oldu, yorulmasını sağladı.
Evet bu plan müthişti ve başarıya ulaştı, ama ben nedense derin planlar yerine bireysel sportif sövelyeliği daha çok tutuyorum.
Contador ise özellikle bu gün koşulan Alpe-d’Huez etabında bir önceki gün koşulan Galibier Serre-Chevalier etapında son kilometrelerinde dizindeki ağrılardan olsa gerek kaldığı zor durumu kabullenemediğinden sonuna kadar savaştı, iki ayrı tırmanışta atak yaptı. Sınırlı bir başarı sağladı ama etabı ve turu alamadı. Ama sonuna kadar savaştı. Bu nedenle helal olsun sana Contador, müthişsin.
Deli Reis
Atlantis indi
Atlantis uzay mekiği dün son seferini tamamlayarak yere indi. TV kanalları arasında zaplarken birden BBC de karşıma "bu çok hüzünlü bir an" diye seslenen sunucunun ABD den sabaha karşı mekiğin son seferini tamamlamasını bekleyen sunucunun seslenişi ile durakladım. Bende bekledim aynı kanalda kalarak gerçekten bu hüzünlü ana tanık olmak istedim. Evet çok hüzünlü bir andı, dünya çevresine sayısız sefer yapıp yük ve insan taşıyan, dünya çevresinde uzay istasyonu oluşturulmasını sağlayan, hubble teleskopu gibi bir insanoğlu için bilimsel bir devrim oluşturan bir cihazın uzayda oluşturulmasını sağlayan bir uzay aracının son ferdide emekli oluyordu.
İlk ortaya çıktığında tüm insan oğluna uzayın fethedilmesi için umut veren bu araç ne yazıkki isteneni verememişti. Kendisinden beklenen ölçüde ekonomik olamamıştı. Mekik kazalarının araca güveni azaltması, soğuk savaşın bitmesi ile uzay yarışının bitmesi ilede artık jeopolitik gerekliliğini kaybetmişti. ABD nin artık askeri olmasada ekonomik olarak dünya liderliğini Çin'e kaybedeceğinin artık kesinlikle ortaya çıkmasıda, masraflarının yok edilmesini gerekli hale getirmişti.
Sonuçta artık ABD ve Batı uygarlığının uzay mekikleri yok, uzay istasyonu için dahi Rusya nın roketlerine ihtiyaç duyacaklar.
Evet batı uygarlığı için artık Atlantis indi ve bu gerçekten hüzünlü bir an.
Deli Reis
İlk ortaya çıktığında tüm insan oğluna uzayın fethedilmesi için umut veren bu araç ne yazıkki isteneni verememişti. Kendisinden beklenen ölçüde ekonomik olamamıştı. Mekik kazalarının araca güveni azaltması, soğuk savaşın bitmesi ile uzay yarışının bitmesi ilede artık jeopolitik gerekliliğini kaybetmişti. ABD nin artık askeri olmasada ekonomik olarak dünya liderliğini Çin'e kaybedeceğinin artık kesinlikle ortaya çıkmasıda, masraflarının yok edilmesini gerekli hale getirmişti.
Sonuçta artık ABD ve Batı uygarlığının uzay mekikleri yok, uzay istasyonu için dahi Rusya nın roketlerine ihtiyaç duyacaklar.
Evet batı uygarlığı için artık Atlantis indi ve bu gerçekten hüzünlü bir an.
Deli Reis
4 Şubat 2011 Cuma
İnsanlar neden şişmanlar?
Bu sorunun bir çok nedeni olabilir, fiziksel, hormonal veya psikolojik gibi. Ben bir doktor, psikiyatr veya psikolog olmadığımı için lütfen bu yazının bu tür sorulara cevap vereceğini beklemeyin.
Aslında şişmanlama veya obozite insanın kendi iradesi ile seçtiği bir durum değil. Aslında kaçındığı veya kurtulamaya çalıştığı bir durum gibi gözüküyor. Acaba bunu genelleyebilirmiyiz, gerçekte her durumda şişmanlama istenmeyen bir durummu, cevap hayııır. Ayılar kendi iradesi ile şişmanlayan hayvanlardır.
Ayılar kış boyunca uykuya yatan, tüm kış boyunca uyuyarak, yaz boyunca yediklerini vucutlarında biriktirerek, kış uykusu sırasında bunları tüketirler. Bundan dolayı, kış yaklaştığında ayılar yediklerinin otomatik olarak vucutlarında yağ olarak biriktirmeye ve şişmanlamaya başlarlar. Kış geldiğinde ayılar yeterince şişmanlamış, tüm kış boyunca ek bir besin almadan yaşayabileceği miktarda besini vucudunda depolamış, yani kış için hazır hale gelmiş olurlar. Yani ayıları şişmanlatan şey, gelecekte yiyyecek bulamayacakları bir duruma yaptıkları hazırlıktır. Veya diğer bir şekilde söylemek gerekirse gelecek korkusudur.
Acaba insanlarda ki şişmanlama, kilo alma veya obezitenin ayıların bu davranışı arasında bir ilişki kurulabilirmi?. İlk bakışta kurulamaz gibi gözüküyor. Bazı insan davranışları ile ayıların davranışları arasında bir bağlantı kurulmuş olsa gerek bazı insanları bu hayvanlara benzetiyoruz. Ancak bu yazıda biz bu benzetmeyi temel almadık. Daha çok fiziksel benzerlikleri dikkate aldık. Yani basitçe söylemek gerekirse, insanlar kış uykusuna yatmazlar.
Genelde insanlar kış veya sonbahar aylarında kilo alırlar. Acaba insanların şişmanlamasının nedeni kış uykusuna yatma beklentisi olabilirmi, yada bir metafor olarak gelecek korkusu. Eğer bu teori doğru ise insanlar kış yaklaştığında, gelecek korkusu yaşadıklarında, ve yaşlanmaya başladıklarında kilo almaları beklenir. Kolaylıkla, bu gerekçelerin herbiri altında bazı psikolojik nedenlerin yattığını tahmin edebiliriz.
Yani gelecek korkusu duymaya başladığınızda vucudunuz yediğiniz yemeğin bir kısmını yakmadan yağ olarak saklamaya başlayacaktır. Dolayısıyla bu durumu tamamlamak için, daha çok acıkacak ve daha çok yiyeceksiniz.
Gelecek korkusu bir psikolojik sorun olduğuna göre, zayıflamak için önce psikolojik problemlerinizi çözmeniz gerekecektir.
Tüm yazılanlar doğrumu? Bu konuda gözlemlerim var ama bunlar bir kanıt değil elbette.
Deli Reis
Aslında şişmanlama veya obozite insanın kendi iradesi ile seçtiği bir durum değil. Aslında kaçındığı veya kurtulamaya çalıştığı bir durum gibi gözüküyor. Acaba bunu genelleyebilirmiyiz, gerçekte her durumda şişmanlama istenmeyen bir durummu, cevap hayııır. Ayılar kendi iradesi ile şişmanlayan hayvanlardır.
Ayılar kış boyunca uykuya yatan, tüm kış boyunca uyuyarak, yaz boyunca yediklerini vucutlarında biriktirerek, kış uykusu sırasında bunları tüketirler. Bundan dolayı, kış yaklaştığında ayılar yediklerinin otomatik olarak vucutlarında yağ olarak biriktirmeye ve şişmanlamaya başlarlar. Kış geldiğinde ayılar yeterince şişmanlamış, tüm kış boyunca ek bir besin almadan yaşayabileceği miktarda besini vucudunda depolamış, yani kış için hazır hale gelmiş olurlar. Yani ayıları şişmanlatan şey, gelecekte yiyyecek bulamayacakları bir duruma yaptıkları hazırlıktır. Veya diğer bir şekilde söylemek gerekirse gelecek korkusudur.
Acaba insanlarda ki şişmanlama, kilo alma veya obezitenin ayıların bu davranışı arasında bir ilişki kurulabilirmi?. İlk bakışta kurulamaz gibi gözüküyor. Bazı insan davranışları ile ayıların davranışları arasında bir bağlantı kurulmuş olsa gerek bazı insanları bu hayvanlara benzetiyoruz. Ancak bu yazıda biz bu benzetmeyi temel almadık. Daha çok fiziksel benzerlikleri dikkate aldık. Yani basitçe söylemek gerekirse, insanlar kış uykusuna yatmazlar.
Genelde insanlar kış veya sonbahar aylarında kilo alırlar. Acaba insanların şişmanlamasının nedeni kış uykusuna yatma beklentisi olabilirmi, yada bir metafor olarak gelecek korkusu. Eğer bu teori doğru ise insanlar kış yaklaştığında, gelecek korkusu yaşadıklarında, ve yaşlanmaya başladıklarında kilo almaları beklenir. Kolaylıkla, bu gerekçelerin herbiri altında bazı psikolojik nedenlerin yattığını tahmin edebiliriz.
Yani gelecek korkusu duymaya başladığınızda vucudunuz yediğiniz yemeğin bir kısmını yakmadan yağ olarak saklamaya başlayacaktır. Dolayısıyla bu durumu tamamlamak için, daha çok acıkacak ve daha çok yiyeceksiniz.
Gelecek korkusu bir psikolojik sorun olduğuna göre, zayıflamak için önce psikolojik problemlerinizi çözmeniz gerekecektir.
Tüm yazılanlar doğrumu? Bu konuda gözlemlerim var ama bunlar bir kanıt değil elbette.
Deli Reis
25 Ocak 2011 Salı
Birilerinin muhteşem yüzyılı
Bu dizi yayınlanmaya başladıktan sonra üzerinde çok tartışma ortaya çıktı. Bazıları bu dizinin daha çok hatalı bir saray haremini ortaya çıkardığından dolayı Osmanlı hanedanını rencide ettiğini iddia etti, diğerleri ise dizinin oldukça gerçekçi olduğunu, bunun bir dizi bir kurgu olduğunu dolayısıyla bir diziye göre oldukça gerçekçi olduğunu iddia etti, diğer tarafı ise sansürcülükle suçladı.. Dizide Kanuni babası öldükten hemen sonra harem maceralarına başlayan biri olarak tanımlanmakta. Dizinin içerik ve etik olarak ne kadar doğru olduğu bir yana temelde bu dizi Osmanlı sarayı hakkında yanlış bir intiba uyandırmaktadır.
Bu yazıda biz, "neden birileri kendini böyle bir dizi hazırlamak zorunda hisseder" sorusunu cevaplandırmaya uğraşacağız.
Osmanlı hanedanı üyeleri çocukluktan itibaren bütün çabaları devleti yüceltmek ve ayakta tutmak olacak şekilde bir eğitim aldılar. Bazıları bu düstüra çok bağlı kaldı bazıları ise az ama tamamı dikkate aldı. Osmanlı hanedanın üyelerinin özellikle padişah ve şahzadelerin evlenmelerinin çoğunluğu sosyo politiktir. Temel olarak aşağıdaki konular dikkate alınmıştır.
1- Osmanlı hanedani üyeleri evlenmelerini ve harem hayatını imparatorluğun sınırları içindeki milletlerin devlete bağlılığını artırmak için kullandılar. Yani çoğunlukla yeni ele geçirilen bölgelerden veya düşman ile ihtilaf olan sınır olan bölgelerden kız alınmıştır. Ki bu bölgelerin başkentte bir temsil gücü oluşsun, kendilerini imparatorluğa bağlı hissetsinler Dolayısyla genişleme döneminde balkanlardan, daha sonra Romanya ve Ukraynadan daha sonra Kafkaslardan kız alınmasının nedeni budur.
2- Bir başka hanedan ailesi oluşturmamak için çoğunlukla Türklerden kız alınmamıştır.
Bu karar, yeniçeri isyanlarının ortaya çıkmasından sonra ortaya çıkmıştır. Çünkü yeniçeriler eğer önlerinde başka seçenek kalmamış ise diğer ailelere bakıyorlardı. Mesela bir isyanda padişahla görüşmeye giden yeniçeriler alternatif olarak Kırım hanını veya Mevlananın soyundan gelen birini padişah yapmayı konuşmuşlardır.
3- Sarayın içinde imparatorluğu oluşturan tüm milletlerin dillerinin konuşulmasına özen gösterilmiştir. Bunu sağlamanın yolu enderun ve cariye sistemidir. Böylelikle Padişah bir kadın ile evlensede cariye adı altında sarayda bir çok milletden (özellikle müslüman olmayan) kadın bulundurularak diğer milletlerin saraya bağlılığı sağlanmıştır.
Osmanlı sarayında padişahlar İslam dininin kurallarına bağlı olarak yaşadılar. Bu onların günah işlemediği manasına gelmez. Ama aleni günah işlemedikleri veya günahlarının reklamını yapmadıkları manasına gelir. Osmanlı padişahları hiçbir kadınla evlenmeden beraber olmadılar. Zaten islam dininin kuralları evlenme ve boşanmayı kolaylaştırmış iken böyle birşey yapmaları akla aykırıdır. İslam dininde zina büyük günahtır. Evlenme ve boşanma ise çok kolaydır. Aslında bu iddiada bulunanlar hanedan üyelerinin nesebine laf söylemeye çalışıyorlar ya neyse. Bilmeyenler için kısa bir özet verelim, İslamda aynı anda dört kadınla evlenmek caizdir. İki şahidin huzurunda kadın ve erkek evlenmeyi kabul ederlerse evlenmiş olurlar. Erkek evlenirken ayrılma durumunda verilmesi gereken miktar altını ödedikten sonra istediği zaman karısını üç kere boş ol diyerek boşayabilir. Ama ne zaman ayrılacağını bilerek süreli nikah yapılması caiz değildir.
Aslında bu dizi Osmanlı harem sisteminin ne derece başarılı olduğunu göstermektedir. Türkler ve müslümanlar için hanedan devleti temsil etmek için yeterlidir. Bundan dolayı Türkler ve müslümanlar Osmanlı hanedanına saygı duyarlar. Ancak Türk veya müslüman olmayanlar için Osmanlı imparatorluğu içinde kendilerinde aidiet uyandıran şey harem içindeki Türk olmayan cariyeler ve padişah eşleridir. Örneğin Roksana, Hürrem sultan gibi. Bundan dolayı bazıları sürekli olarak Hürrem sultanı öne çıkarmaya çalışıyor. Bu dizide bu çalışmalardan biri.
Biz Türkler olarak bu bağlılığa saygı göstermek zorundayız.
Deli Reis.
Bu yazıda biz, "neden birileri kendini böyle bir dizi hazırlamak zorunda hisseder" sorusunu cevaplandırmaya uğraşacağız.
Osmanlı hanedanı üyeleri çocukluktan itibaren bütün çabaları devleti yüceltmek ve ayakta tutmak olacak şekilde bir eğitim aldılar. Bazıları bu düstüra çok bağlı kaldı bazıları ise az ama tamamı dikkate aldı. Osmanlı hanedanın üyelerinin özellikle padişah ve şahzadelerin evlenmelerinin çoğunluğu sosyo politiktir. Temel olarak aşağıdaki konular dikkate alınmıştır.
1- Osmanlı hanedani üyeleri evlenmelerini ve harem hayatını imparatorluğun sınırları içindeki milletlerin devlete bağlılığını artırmak için kullandılar. Yani çoğunlukla yeni ele geçirilen bölgelerden veya düşman ile ihtilaf olan sınır olan bölgelerden kız alınmıştır. Ki bu bölgelerin başkentte bir temsil gücü oluşsun, kendilerini imparatorluğa bağlı hissetsinler Dolayısyla genişleme döneminde balkanlardan, daha sonra Romanya ve Ukraynadan daha sonra Kafkaslardan kız alınmasının nedeni budur.
2- Bir başka hanedan ailesi oluşturmamak için çoğunlukla Türklerden kız alınmamıştır.
Bu karar, yeniçeri isyanlarının ortaya çıkmasından sonra ortaya çıkmıştır. Çünkü yeniçeriler eğer önlerinde başka seçenek kalmamış ise diğer ailelere bakıyorlardı. Mesela bir isyanda padişahla görüşmeye giden yeniçeriler alternatif olarak Kırım hanını veya Mevlananın soyundan gelen birini padişah yapmayı konuşmuşlardır.
3- Sarayın içinde imparatorluğu oluşturan tüm milletlerin dillerinin konuşulmasına özen gösterilmiştir. Bunu sağlamanın yolu enderun ve cariye sistemidir. Böylelikle Padişah bir kadın ile evlensede cariye adı altında sarayda bir çok milletden (özellikle müslüman olmayan) kadın bulundurularak diğer milletlerin saraya bağlılığı sağlanmıştır.
Osmanlı sarayında padişahlar İslam dininin kurallarına bağlı olarak yaşadılar. Bu onların günah işlemediği manasına gelmez. Ama aleni günah işlemedikleri veya günahlarının reklamını yapmadıkları manasına gelir. Osmanlı padişahları hiçbir kadınla evlenmeden beraber olmadılar. Zaten islam dininin kuralları evlenme ve boşanmayı kolaylaştırmış iken böyle birşey yapmaları akla aykırıdır. İslam dininde zina büyük günahtır. Evlenme ve boşanma ise çok kolaydır. Aslında bu iddiada bulunanlar hanedan üyelerinin nesebine laf söylemeye çalışıyorlar ya neyse. Bilmeyenler için kısa bir özet verelim, İslamda aynı anda dört kadınla evlenmek caizdir. İki şahidin huzurunda kadın ve erkek evlenmeyi kabul ederlerse evlenmiş olurlar. Erkek evlenirken ayrılma durumunda verilmesi gereken miktar altını ödedikten sonra istediği zaman karısını üç kere boş ol diyerek boşayabilir. Ama ne zaman ayrılacağını bilerek süreli nikah yapılması caiz değildir.
Aslında bu dizi Osmanlı harem sisteminin ne derece başarılı olduğunu göstermektedir. Türkler ve müslümanlar için hanedan devleti temsil etmek için yeterlidir. Bundan dolayı Türkler ve müslümanlar Osmanlı hanedanına saygı duyarlar. Ancak Türk veya müslüman olmayanlar için Osmanlı imparatorluğu içinde kendilerinde aidiet uyandıran şey harem içindeki Türk olmayan cariyeler ve padişah eşleridir. Örneğin Roksana, Hürrem sultan gibi. Bundan dolayı bazıları sürekli olarak Hürrem sultanı öne çıkarmaya çalışıyor. Bu dizide bu çalışmalardan biri.
Biz Türkler olarak bu bağlılığa saygı göstermek zorundayız.
Deli Reis.
24 Ocak 2011 Pazartesi
Baan Baan Nesli
Günümüz genç kızları konuşurken sanırım farkında olmadan, biraz da nazlı bir tavır ile ben yerine baan diyerek konuşuyorlar. Bir davul ritmi gibi sürekli baan baan sesinin duyulduğu bu konuşma tarzı günümüzde 0-20 yaş aralığında istanbulun zengin veya ortanın üstü semtlerinde görüllüyor. Baan baan konuşma tarzı aslında kadınsı olmayan, seksi olmayan daha çok nazlanmak için kullanılan bir tarz.
Ancak geçenlerde bir alışveriş merkezinde, bir önceki nesli de gözlemleme fırsatı elde ettim. Bir hanım sanırım kocasına bir şey anlatmaya çalışırken neslinin belirgin tanımlayıcı sesi olan mım mım sesini çıkarıyordu. Mım mım nesli ise konuşurken zorlama bir şekilde burundan konuşmaktadırlar.
Aslında bu tür konuşma tarzları kadınların veya kızların 5-15 yaş arasında çocukluk sırasında elde ettiği bir alışkanlık. Ama sadece kadınlar değil korkarım insanlar büyüyemiyorlar. Çöcukluk sırasında elde ettiği alışkanlıkları ileri yaşlara taşıyorlar.
Bu yazıyı neden yazdığıma gelirsek, 9 yaşında bir kızım var ve ban ban tarzı konuşuyor. Sadece o değil yaşıt arkadaşlarıda aynı tarz konuşuyor. Farkettiğim anda alaya alıyorum, baan baan diyerek. Bu akşam televizyon seyrederken bir canlı yayına bağlanan bir üniversiteli kızda baan baan konuşma tarzı ile derdini anlatmasına şahit olunca uzun süredir ertelediğim bu yazıyı yazmaya karar verdim. Sosyal içerikli mesaj vermeye çalışan bu kızcağız sanırım komik olduğunun farkında değildi.
Ancak geçenlerde bir alışveriş merkezinde, bir önceki nesli de gözlemleme fırsatı elde ettim. Bir hanım sanırım kocasına bir şey anlatmaya çalışırken neslinin belirgin tanımlayıcı sesi olan mım mım sesini çıkarıyordu. Mım mım nesli ise konuşurken zorlama bir şekilde burundan konuşmaktadırlar.
Aslında bu tür konuşma tarzları kadınların veya kızların 5-15 yaş arasında çocukluk sırasında elde ettiği bir alışkanlık. Ama sadece kadınlar değil korkarım insanlar büyüyemiyorlar. Çöcukluk sırasında elde ettiği alışkanlıkları ileri yaşlara taşıyorlar.
Bu yazıyı neden yazdığıma gelirsek, 9 yaşında bir kızım var ve ban ban tarzı konuşuyor. Sadece o değil yaşıt arkadaşlarıda aynı tarz konuşuyor. Farkettiğim anda alaya alıyorum, baan baan diyerek. Bu akşam televizyon seyrederken bir canlı yayına bağlanan bir üniversiteli kızda baan baan konuşma tarzı ile derdini anlatmasına şahit olunca uzun süredir ertelediğim bu yazıyı yazmaya karar verdim. Sosyal içerikli mesaj vermeye çalışan bu kızcağız sanırım komik olduğunun farkında değildi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)